hiçbir zaman planlı programlı insanlardan olmadım. "planlı" derken her konuda planlı olmayı kastediyorum. yani bir işe başlayacaksa önceden plan yapan, yapacağı işle ilgili öncelikleri belirleyen, çalışma takvimi hazırlayan ve mümkün olduğu ölçüde bu takvime sadık kalan, deadline'ları çok gerekmedikçe ertelemeyen/ kaçırmayan, düzenli/ tertipli, aklı başında insanlardan... benim aklım genelde hep havalarda oldu. belki de bu yüzden şehrin ara sokaklarında, binaların tepelerinde konuşlanan, gizli saklı barları, lokantaları, cafe'leri iyi biliyorum, hani sadece aklım değil gözlerim de havada olduğu için, önüme bakmaktansa havalara bakmayı tercih ettiğim için...
"aklı fikri hep havada insanlardan biri olarak planlı programlı insanlara hep imrendim" desem, öss'de çıkan iğrenç, "okuduğumuzu anladık mı bakalım" sorularının ruhsuz cümleciklerine benzerdi, değil mi? oysa öyle demek niyetinde değilim. ayrıca kimi özel durumlar hariç bu insanlara imrenmek bir yana dursun, genelde müstehzi bir ifade ile yaklaştım. bir defa çok şüphe çekici bir şey, her koşulda planlı ve programlı olmak. çok hesapçı, çok içten pazarlıklı bir yaklaşım gibi geliyor bana bu "plancıl" olma hadisesi. hadi diyelim ki bir yazı yazacağız, plan yapıyoruz, yazıyoruz. eyvallah. sonra diyelim ki bir yolculuğa çıkacağız, plan yapıyoruz, program yapıyoruz, ona göre gidiyoruz filan. tabii böyle olunca önemli olan da hedef oluyor, yolculuğun kendisi değil. zaten yolculuk, adı üstünde, yolda olma durumu ile ilgili bir şey. bir yolda giderken ne kadar planlı olunabilir ki? her adımı planlı programlı atılan; istikameti, kavşakları, köprüleri, ara sokakları, tırmanışları, inişleri, çıkışları, durmaları, duraklamaları, molaları, yeniden yola koyulmaları, kısacası her anı, önceden belirlenmiş bir plana göre şekillendirilen bir yolculuk ne kadar keyif verebilir ki insana? o da olmadı, diyelim, bir adama/ kadına aşık olduk, onunla birlikte olmak, öpüşmek, sevişmek, konuşmak, su içmek, yemek yemek, şarkı söylemek, dansetmek, bakışmak, kavga etmek, yürümek, yüzmek istiyoruz. haydi hop. başlıyoruz "plancıl" bir insan olarak envai çeşit plan yapmaya. yalan! koskoca bir yalan! yemek mi pişiriyoruz? bir yerlerden lahana dolması ya da fırında mantarlı brokoli tarifi aldık da onu mu uyguluyoruz? ayrıca en güzel yemekler aşkla pişirilenlerdir. onu da geçtim, "göz kararı" diye bir kavram var ya! gözün karar veriyor, mantığın değil! plan yapacağız da ne olacak? hedefimize ulaşacağız. adamı/ kadını tavlayacağız. bravo! sonra? sonrası kişiye göre, niyete göre, yer ve zamana göre değişir. hadi ya? elde etmek istediğimiz şeyi elde ettik nasıl olsa, kimi kandırıyoruz? "plancıl" bir insan olarak yeni bir "plan" geliştirip onu uygulamakta sıra. "evlilik" planı, "gösterip vermeme - kıvama gelinceye dek bekletme" planı, "bir kere beraber olduk diye sevgili mi olduk yani, haydi bebeğim, tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna" planı... "içten pazarlıklı" mı demiştik?
yaa, öyle işte. lafın kısası, çok sevimsiz ve bir o kadar da sıkıcı bir şey her daim plan program insanı olmak. ha, önümde yazmam gereken cici bir tez mevcut ve onun için harbiden plan program yapmam gerekiyor. ben de burada oturmuş, plandan programdan ne kadar nefret ettiğimi yazıyorum şimdi. tezat mı dediniz? kaçmak mı? hmm, bir düşüneyim bakalım.